Hep birlikte yaşadığımız pandemi felaketi arkasında anlamlandırmamız gereken bir çok duyguyu, olayı, değişimi bırakarak yavaşca gündelik hayattan çekiliyor. Sadece gündelik hayatın değil çağın dönüşümüne de etki eden pandemi felaketinin bir kaç alanda belirgin değişimler yarattığı kuşkusuz. Bu değişimin en çok hissedildiği alanlardan biri ise çalışma. Çok alıştığımız, kuralları olan, 9-6 yaşamına neler oluyor, gelin birlikte bakalım.
Çok sevdiğim bir yazar olan Dominique Meda, “Emek kaybolmakta olan bir değer mi” kitabında çalışmanın bütün hayatı belirleyen ana toplumsal eylem olduğunu işaret eder ve sonra çalışmaya dair objektif bir tartışma açmamız gerektiğini söyler. Neden çalışıyoruz, nasıl çalışıyoruz ve bu eylemlerin tümü insan mutluluğu ve varlığı için ne tür anlamlar ifade ediyor? Sanıyorum ki pandemi bu soruları sormak için harika bir zemin hazırladı.
Pandemiden Önce Çalışma : Demir Kafesten Esnekleşmeye
Yüzyıllar boyunca çalışma eylemi -çalışma olarak tanımlanmadan hatta- varolma halinin bir parçası olageldi. Endüstriyel kapitalizmin doğuşu ile birlikte, erkek ağırlıklı “işçilerin”, büyük fabrika ve yapıların içinde, genellikle kol gücünü kullanmalarına dayanan bir “çalışma sistemi” kuruldu. 1970lerden başlayarak izini sürebildiğimiz ve bugün belki de en olgun haline ulaşan yeni kapitalizm ise, kadın ve erkek ağırlıklı “çalışanların”, genellikle hizmet sektöründe, küçük yapılar içerisinde, büro ve ofislerde ve genellikle kafa gücü ile çalıştıkları sistemi anlatıyordu.
Yeni kapitalizm’de çalışma doyasıya esnektir. Richard Sennet, “Karakter Aşınması” kitabında bu sürecin güvencesizleşme ile ilgili boyutunu gözler önüne sermeye çalışır. Endüstriyel kapitalizm, birey olarak varolma hissini pek vermez, ama çalışanlara daha önemli olabilecek bir alan tanır. Yaşamını üzerine kurabilecekleri bir anlatı…. Her sabah erken saatlerde gidilen ve akşam geç dönülen… Zamanı, yeri, içeriği belli bir çalışma anlatısı ve bu anlatının hayatının rutini üzerine kurduğu güvenilir bir hayat alanı. Sennet’in Weber’den alıntılayarak kullandığı Demir Kafes, sıkıcıdır belki ama güvenlidir. Rutindir ama size bir ömür boyunca çalışmanızının karşılığını kesinlikle verir. Eğer ki ev almak istiyorsanız bugün sadece x kuşağı mensuplarının ev almış olması bunun en güzel örneklerinden biridir. Yeni kapitalizm ise tam tersidir neredeyse, her an değişebilecek bir çalışma alanı, neredeyse her an değişebilecek iş niteliği… Yeni kapitalizmde çalışmak rutin değildir, belki ama güvenceli olduğu da pek söylenemez.
Yeni Kapitalizmde Çalışmanın İki Büyük Değişimi: Prekarya ve Duygulanımsal Emek
Bu yazı özelinde muhakkak konuşmamız gereken çalışma ile ilgili iki büyük değişime de bakmamız gerekiyor. Bunlar pandemi öncesi dünyaya ait olsa da, pandemi sonrası gelişmeleri anlamak için kilit bir önemde olacak gibi görünüyor. Öncelikli olarak endüstriyel kapitalizme ait olan proleterya kavramının yerini yavaş yavaş prekaryaya bırakması. Proletaryanın sayısal olarak azalması ve büyük mücadelelerle kazanılmış toplumsal ve politik yerini hizmet sektörüne bırakması ile bambaşka bir üreten sınıf kavramını konuşmaya başladık. Proletarya ve sermaye, Sennet’in dediği gibi fabrikanın kalın duvarları arasında zorunlu bir evlilik yaşarken, prekarya güvencesiz, esnek, uçup giden işlerde çalışır ve sermaye de bir laptopa sığdırdığı iş yaşamı ile esnekleşmenin keyfini yaşar. Dolayısıyla, artık çalışma alanları fabrikalar değil, ofisler, kafeler hizmet sektörünün açıldığı binlerce alandır. Tek bir güçlü – büyük patron da artık yoktur. Bir ömrün anlatısı buradan kurulamaz.
Sadece işi yapanlar değil, işin yapılışını sağlayan emek de değişir bu süreçte. Endüstriyel kapitalizme özgü kol emeği ile çalışma yerini başka emek türlerine bırakır, zihin emeği, duygusal emek, ve en son ise -neredeyse yeni kapitalizmin alameti farikası olarak görülen- duygulanımsal emek. (Affective labor) Duygulanımsal emek, Birikim dergisinde Ayşe Akalının yazısında belirttiği gibi, duygulanım duygu ile durumlar arasındaki ilişkiyi geliştirir. Artık işi ofiste bırakmak mümkün değildir. Duygu durumlarımızın içinde olduğu içkin bir süreçtir çalışmak.
Pandemi ile Çalışmadaki Değişime Bu Çerçeveden Bakarsak?
İpsos’un Haziran 2021 de yaptırdığı araştırmaya göre pandemi felaketinin en büyük etkisi evden çalışma – remote çalışma oranlarındaki artış. Beyaz yaka çalışanlardan derlenen verilere göre “salgın öncesinde %13 olan uzaktan çalışma uygulaması, mevcut durumda %59’a gelmiş durumda”. Farklı alanlarda faaliyet gösteren veya çok uluslu şirketlerde ise uzaktan çalışmanın %21’den %94’e geldiğini görülüyor. Dolayısıyla esnekleşme ile çalışmanın zamandan ve mekandan ayrışması devam edecek.
Öte yandan zamandan ve mekandan ayrışan çalışma, yoğunluğundan bir şey yitirmiyor hatta artırıyor. Yine aynı araştırmaya göre, her 3 beyaz yaka çalışandan ikisi «haftasonu ve akşamları işiyle ilgilenmek durumunda kalıyor», «özel hayatının teknoloji tarafından ele geçirildiğini hissediyor» ve «ailesiyle daha az zaman geçirmek durumunda kalıyor».
Bu araştırmada ilginç noktalardan biri de bu eğilimin sonucunda gelecekte «işin mekanikleşmesi» ve «aidiyet duygusunun kalmayacak olması» gibi temel sorunlardan endişe ediliyor. Çünkü çağımız duygulanımsal emek kullanılmasını gerektiren bir çağ, ve pandemi çalışmayı, zaman ve mekandan tamamen kopartarak bu eğilimin tersini işaret etmiş oldu.
Yazının başında yazdığımı tekrar söyleyeyim. Pandemi felaketi ile birlikte çalışmanın kendisi ile ilgili hepimizin objektif bir tartışma açmak için harika bir zemin oluşturuyor.