Yoksa sorun teknoloji değil sosyoloji (mi)!

Algoritmaların düşünsel dünyamızı, dolayısıyla toplumsal rızalarımız ve birlikte yaşama pratiklerimiz de dahil olmak üzere tüm ilişkilerimizi dönüştürdüğüne dair kanıtlar artarken, teknoloji üretenin de tüketenin de “insan” olduğuna dolayısıyla “sorunu” insanda aramamız gerektiğine dair görüşler de güçleniyor. Yoksa çağın bütün karmaşası için suçlamaya çoktan hazır olduğumuz teknoloji masum mu?

İçinde bulunduğumuz çağa dair bir çok adlandırma yapılıyor, bilgi çağı, postmodern toplum, post endüstriyel dönem, yeni kapitalizm, küreselleşme çağı… Benim sevdiğim tanım Bekir Ağırdır’ın Küresel Ara Buzul Dönem ‘i. Bekir Bey, endüstriyel çağın, tek kimlikli ulus devletli, büyük yapılarla dolu, iktidarın yukarıdan aşağıya doğru örgütlendiği halinden, yeni bir çağa geçiş için ara bir dönemde olduğumuzu söylüyor. Çünkü insanlığın dönüşüm hızını artırdığı, teknolojik gelişmelerin yükseldiği bu dönem, aynı zamanda parçalı hayatların herkes için bütünleşik bir anlatı oluşturamadığı (x) kimliklerin parçalanmaya neden olduğu, güvenlikçi endişelerin yükseldiği, herkesin kafasının karışık olduğu ve nasıl birlikte yaşayacağımızı bilemediğimiz bir dönem.

Böyle ara dönemlerinin, tarih boyunca en çok teknolojik ve bilimsel gelişmelerin hızlandığı zamanlarda olduğunu bir kenara koyup, endüstriyel çağın teknolojiyi ne kadar da çok sevdiğinden de bahsetmemiz gerekir. Bu sevgiye örnek olarak 1930 Word Forumu’nun sloganı hep aklıma gelir, yanılmıyorsam şöyle bir şeydi, “teknoloji gerçekleştirir, insanlar uyar” Endüstriyel çağ, ondan taşıdığı izlerle modernizim hep teknolojiyi ve yenilikçiliği sevdi ve öyle anlaşıldı. Ülke olarak kuruluşumuzdaki modern ülküye uygun biçimde bizim de kültürel damarlarımızda bu teknoloji sevgisi, yeniye düşkünlük dolaşır. Öte yandan yaklaşık 200 yıla yakın geçmişiyle endüstriyel çağın etkilerinin azalması, modernite ülküsünün “yorulması” ve az önce anlattığım küresel ara buzul dönem duygu dünyası için teknoloji bir çeşit nostalji duygusu ile suçlanır. İlişkilerin bozulması, hızlanma, tercih fazlalığı hatta bireyin içinde yaşadığı karmaşanın nedeni olur.

O nedenle, 16 Ağustos tarihinde Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği “Algoritmalar ve Nefret Söyleminde Teknoloji Şirketlerinin Rolü” isimli webinar’da konuşmacı olan Imran Ahmet, teknolojinin tekrar insanlar tarafından üretildiğini ve tüm yarattığı toplumsal sorunlar için yine “insanı ve de toplumsallığı” tartışmamız gerektiği söylendiğinde bu öneriye katıldım. (xx) Öncelikle algoritmaların nasıl toplumsal “sorun” oluşturduğuna bir bakalım.

Bu konuda daha önce yazdığım yazıları ilgilileri için aşağıya ekliyorum. Özetle söylemek gerekirse, algoritmalar daha fazla etkileşim yaratmak için vardır, daha fazla etkileşim daha fazla satılabilecek veri anlamına gelir, ve bugün “ürünleştirilmiş veri” altından değerlidir. Etkileşim yaratmak için ise ne yaparlar, “dikkat çekici” olanın medyasını / görünürlüğünü artırırlar. Daha dikkat çekici olan daha çok beğenilir, daha çok beğenilen daha çok gösterilir. Bu kısır döngü ile kişinin tüm medyası kendi seçtiği dijital gözlüğü olur. Buna sevdiğim bir terim “Yankı Odaları”. Kimin söylediğini unuttum ama tam da durumu anlatıyor. Size benzer seslerden oluşan giderek güçlenen bir döngü.

İşte bu kapitalist mantık ile insanların tepkisinin buluşması konumuzun birinci odak noktası. İnsanlar için “dikkat çekici” olan nedir? En çok tetiklendiğiniz şey, en çok harekete geçmenizi sağlamıyor mu? Cambridge Analitica skandalında ve geçmiş yazılarda yer verdiğim Donald Trump seçimleri mikro hedefleme detaylarında (xxx) bu “insani” davranışın izlerini görebilir miyiz?

Örneğin, insanlık negatif şeylerden çok pozitif şeylere tepki veriyor olsaydı, algoritma bize herkesin iyi şeyler anlattığı, birbirini desteklediği bir dünyayı mı gösterecekti? Twitter’da linçler yerine sevgi selleri mi oluşacaktı? Başka bir açıdan, bugün burada “insani davranışların dijital mekanizmalarla” kontrol edildiğini konuşmak bile, hiç düşünülmeyenlerin olmaya başladığını göstermez mi? Cambridge Analytica skandalından önce mikro hedefleme yöntemi ile “duyguların ve tercihlerin” yönetilebileceğini biliyor muyduk?

İnsani davranışlar diyeceksek, algoritmaların yarattığı yankı odalarını destekleyen bilişsel yapımızdan da bahsetmemiz gerekir. Baader-Meinhof fenomeni veya frekans yanlılığı olarak da bilinen frekans yanılsaması, bir şeyi ilk kez fark ettikten sonra, onu daha sık fark etme eğiliminin olduğu ve birinin bunun artan bir frekansa sahip olduğuna inanmasına yol açan bilişsel bir önyargı. Bu bilişsel önyargıya ek olarak, insanların fikrini onaylayacağı düşünceleri daha fazla görmesini sağlayan, “onaylanma yanlılığı” ve kendileri için önemli olduğunu düşündükleri durumlara daha çok dikkat verdiklerini gösteren “seçilmiş dikkat yanlılığı” da literatürde konuşulan bilişsel önyargılarımız.

Beyin daha çok gördüğünün daha önemli olduğuna inanır. Bu anlamda yankı odaları radikalleştirir. Bu radikalleşme çok tehlikelidir ve Amerika gibi bir ülkede parlementonun basılması seviyesinde olabilir. Ya da özgür sandığınız seçimlerin bir ya da bir kaç toplumsal gruba yapılan manipülasyonla belirlenmesi noktasına ulaşmıştır ki, Cambridge Analytica skandalı patlamadan önce kaç dünya ülkesinin seçiminde kullanıldığı bir kaç belgeselde aktarılmaktadır.

Konumuzun ikinci odak noktası ile, yankı odalarını oluşumunu sağlayan algoritma “yanlılığının” özünde sadece bir ürünleştirme ve karlılaştırma operasyonu olmasına rağmen yukarıda aktardığımız büyük toplumsal dönüşümlere alan açması arasındaki gerilim. Şöyle düşünelim, insanlığın kocaman bir agorası var, ama o agoranın bekçileri kendilerinin ne kazanacağına bakarak kimin konuşacağına karar veriyor.

Notlar:

x – Çağımızın insanını daha iyi anlamak için Richard Sennet’in Karakter Aşınması Kitabı şiddetle tavsiye.

xx- Hrant Dink Vakfının etkinliklerini buradan takip edebilirsiniz: https://hrantdink.org/tr/

xxx- https://blog.bifarkyarat.com/2021/09/08/konusulmayan-tehlike-mikro-hedefleme-ve-toplumsal-ayrisma/ yazısından bakabilirsininiz

Diğer ilgili yazılar:

Geleceğimizde Algoritma Demokrasisi Mi Var?

Great Hack: Düşünecek Bir Konu!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top