Dijital iletişim çok hızlı ilerlerken bunun toplumsal etkilerini tartışmaya “biraz yavaş ve geriden” devam ediyoruz. Oysa dijital iletişim, sadece kişisel tavrımızı, kendimiz ve dünya ile kurduğumuz ilişkiyi değiştirmiyor aynı zamanda birlikte yaşama pratiklerimizi dolayısıyla demokrasi ve otokrasi arasındaki sınırı da belirliyor. Peki dijital iletişimin kara propaganda için kullanılmasını nasıl engelleriz?
Dijital iletişim – en özet hali ile, sosyal ağlar aracılığıyla birbirimizle kurduğumuz ilişkiyi anlatıyor. 2000 yılında www patlaması ile başladığını kabul edebileceğimiz dijital dünya, Facebook, Twitter gibi sosyal ağların açılması ile bambaşka bir boyut kazandı. Biz bu sosyal ağlar ile birbirimizle ilişki kurmaya başladık ama bu ilişki fiziksel dünyaya ait tüm toplumsal normlardan ve bu normların “kontrol ve yeniden üretim” işlevinden uzakta kalıyor.
Birlikte yaşama pratiğimiz, yüzyıllar boyunca “fiziksel” alanlarda, mahallerde, sokaklarda, şehirlerde ve en üst biçimiyle “vatan”larda belirlendi. Bizler, toplumsal normları bu fiziksel alanların ana konteksi oluşturuduğu ilişki biçimleriyle kurduk, uyguladık ve yeniden ürettik. Şimdi birbirimizle ilişkimiz, bir önceki ilişki biçimimizin bağlamından çıktı ve yeni bir bağlamda tekrar oluşuyor. Bu bilgiye ve bilgiyi yönetme gücüyle ilgili.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı’nı başlatacak güce sahip olmalarını sağlayacak önemli faktörlerinden birinin telgraf sistemlerinin yönetimini ele geçirmeleri olduğunu okumuştum. O zaman “bilgi” ulaşabilirliği zor, az sayıda, ve yönetilebilir bir “öge” idi. Bugün yönetilebilirliği yada kimlerce yönetildiği tartışmalı olsa da, artık bir yerde çok yerde, çok sayıda, çok aktörlü. Bilgi, sadece televizyonlar ve gazeteler gibi içinde çok farklı güç ilişkilerini barındıran tekil bir edisyondan geçmiyor. Ancak bu iktidarların “düşünceleri” ve algıları yönetmek için dijital iletişimi kullanmalarını engellemiyor.
Peki algımızın yönetilmesini nasıl engelleyeceğiz?
1- Cambridge Analytica skandalı gibi, bilginin kontrolü ve algı yönetimi ile ilgili ortaya çıkan yönetim mekanizmalarını öğreneceğiz. Bize bir bilgi ulaştığında mikro hedeflemeye maruz kalıp kalmadığımız düşüneceğiz. Nasıl mı? Size ulaşan bilgiler düşüncelerinizi giderek radikalleştiriyor mu, sorgulayarak.
2- Tüm video metaryallerin ve seslerin aslına çok benzer bir biçimde tekrar üretilebildiğini unutmayacağız. Deep Fake gibi teknolojileri bileceğiz, bir video izlediğimizde bunun montaj olup olmadığını sorgulayacağız.
3- Teyit.org gibi, internette gördüğümüz bilgileri teyit eden kuruluşları takip edeceğiz.
4- En önemli bize gelen her bilgiyi ne kadar doğru – gerçek gibi görünse de yaymadan önce biz de düşüneceğiz. Sadece Hindistanda WhatsApp’tan 1 yıl içinde 30 kişinin çocuk tecavüzü gibi yalanlarla toplanan kalabalıklarca linç edildiğini aklımızdan çıkarmayacağız.
5- Bir çok ülkede okutulmaya başlanan medya okur yazarlığı dersi gibi, biz de çevremizdeki gençlere ve çocuklara bu bilgilerin doğru olmayabileceğini anlatacağız.
Dijital iletişimde, dikkatli bir kullanıcının otokrasi ve demokrasi arasındaki farkı belirlediğini bilerek, hepimize huzur dolu bir ülke ve seçim diliyorum.