Geçen günlerde BBC Türkçe Teknoloji bölümünde harika bir yazı yayınlandı. Gelecekte metaverse evreninde mi çalışacağız? başlıklı bu yazıyı okumanızı kesinlikle tavsiye ediyoruz. Çünkü bu yazı, gelecekte nasıl çalışacağız sorusunu sormamız için harika bir zemin hazırlıyor.
Gelecekte metaverse evreninde mi çalışacağız yazısı 50 yıl sonraki bir gelecekten bu güne baktığımızda bugünün internet teknolojilerinin çok “arkaik” bulunacağı öngörüsü ile başlıyor ki, eğer internet teknolojilerinin büyüme hızı ve internetin ürün olarak erişilebilirliği bu hızda kalırsa- hepimiz bu öngörüye katılırız. Jane Wakefield tarafından kaleme alınan yazı ek olarak bugün internet teknolojilerinin gelişim hızı ve çeşitliliğine de vurgu yapıyor ve VR – AR ikilisinde yaşanan büyük gelişmeler ile çalışmanın “metaverse evrenine” taşınabilmesinin ihtimallerini sorguluyor?
Çalışma Eylemi: Neydi, Ne oldu?
Çalışmanın kendisinin para ödenen bir eylem olarak tanımlanması için kapitalizmin doğuşuna doğru bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor. Endüstriyel kapitalizmin doğuşu ile bir dönem 18 saat varan çalışma süreleri geçen iki yüzyıl içerisinde çok önemli gelişmeler gösterdi. Mesai saati süresi, mola hakkı, sendikalaşma gibi bir çok önemli adım uzunca bir süre mavi yaka için toplumsal mücadelelerle sağlandı. Bu dönem için işçi sınıfını da fabrikalarda çalışan, erkek ve kol gücü ağırlıklı olarak görüyoruz.
1970lerle birlikte ise hem çalışma biçimlerinde hem de çalışanların kendilerinde büyük değişimler yaşandığını gözlemledik. Bu süreçte fabrikalardan ofislere, kol gücünden hizmet sektörüne doğru yaşanan değişim aynı zamanda çalışmada zamansal ve mekansal esnekliği de yanında getirdi. İşçi sınıfının sayısal olarak azalması ve büyük mücadelelerle kazanılmış toplumsal ve politik yerini hizmet sektörüne bırakması ile bambaşka bir üreten sınıf kavramını konuşmaya başladık. Prekarya, Proletarya ve sermaye, Sennet’in dediği gibi fabrikanın kalın duvarları arasında zorunlu bir evlilik yaşarken, prekarya güvencesiz, esnek, uçup giden işlerde çalışır ve sermaye de bir laptopa sığdırdığı iş yaşamı ile esnekleşmenin keyfini”!” yaşar. Dolayısıyla, artık çalışma alanları fabrikalar değil, ofisler, kafeler hizmet sektörünün açıldığı binlerce alandır. Tek güçlü – büyük patron da artık yoktur.
Sadece işi yapanlar değil, işin yapılışını sağlayan emek de değişir bu süreçte. Endüstriyel kapitalizme özgü kol emeği ile çalışma yerini başka emek türlerine bırakır, zihin emeği, duygusal emek, ve en son ise -neredeyse yeni kapitalizmin alameti farikası olarak görülen- duygulanımsal emek. (Affective labor) Duygulanımsal emek, Birikim dergisinde Ayşe Akalın’ın yazısında belirttiği gibi, duygulanım duygu ile durumlar arasındaki ilişkiyi geliştirir. Artık işi ofiste bırakmak mümkün değildir. Duygu durumlarımızın içinde olduğu içkin bir süreçtir çalışmak.
Son olarak hiyerşi, örgütlenme yönetim biçimlerinin de değiştiğini söylemeden olmaz. Çalışma içerisinde hiyerarşi yukarıdan aşağıya doğru değil, artık network kümeleri şeklinde, ağ toplumuna özgü bir biçime dönüşür.
Yaklaşık geçen iki yüzyıl süre içerisinde olan en önemli şey ise, çalışmanın kendisinin toplumun merkezindeki eylem olması, ve toplumsal tüm aktörlerin buradaki konumuna göre toplumsal roller alabilmesi. Bu anlamda çalışamanın hayatı düzenleyen, bireylere kimlik kazandıran yönü. Bu yönünün yıllar içerisinde esnekleşme ile birlikte azaldığını, şu sıralar sıkça konuşulan “sessiz istifa” noktasına doğru geldiğini söyleyebiliriz.
Gelecekte ne olacak?
Esnekleşme, ağ biçiminde örgütlenmiş iş akışları, bireyselleşme, kısa dönemli işbirlikleri, emeğin yapısında yaşanan değişimler düşünüldüğünde çalışmanın kendisinin çok büyük değişimler geçirdiği kuşkusuz. Aynı şekilde çalışma zaman ve mekandan ayrışırken teknolojinin desteği ile yeni birliktelikler kurulmasının da yolunu açacak gibi görünüyor, burası metaverse evreni olur ya da olmaz. Bunu göreceğiz.