Netflix’de geçtiğimiz günlerde yayınlanan suç belgeseli, “The most hated man on the internet”i izlemeyen varsa, hemen listesine almasını tavsiye ediyoruz. Çünkü internet tarihinde hiçbir kuralın olmadığı, internet dünyasının vahşi batısına doğru bir yolculuğa, bir annenin savaşına ve kural koyucunun geç uyanışına tanık olacağız.
Netflix’de yayınlanan suç belgeseli, “the most hated man on internet” 2010 yılında “is anyone up” isimli sitenin kurucusu Hunter Moore’a odaklanıyor. Hunter Moore, 1986 doğumlu çok genç bir internet ünlüsü. Ünlü olduğu konu ise nasıl yasadışı yollarla, internet üzerinden insanların hayatını mahvederiz olabilir. Çünkü o dönem bırakın intikam pornosu gibi geç uyanılan bir konuyu, internette kişisel verilerin korunması ile ilgili hiç bir kural yok. Evet internetin vahşi batı olduğu dönemden bahsediyoruz.
Peki ne oluyor? Hunter Moore, kişilerin özel fotoğraflarını izinleri olamadan hatta ve hatta isimleri ve sosyal medya hesapları ile paylaşıyor. Bunun kurbanlar açısından ne kadar korkunç olduğunu tahmin edersiniz, ancak Hunter Moore, bırakın ilgili görselleri kaldırmayı kurbanlarla dalga geçiyor ve açıkça “aptallıklarının bedelini ödediğini” söylüyor. Belgeseli izlediğiniz süre boyunca, Moore’un sosyopat, şeytani ve uyuşturucu bağımlısı kimliğinin kimse müdahale etmezse vahşi batıda kaç hayatı baştan sona değiştirebileceğini görüyorsunuz.
Kurbanı suçlamak sitenin açık olduğu dönemde medyanın en çok kullandığı yöntemlerden bir tanesi. Medyada kurbanlara gülündüğünü görüyoruz. Ta ki bir anne, kızının kişisel verilerini sitede görünceye kadar: O anne Charlotte Laws.
Bu hikayenin kötü adamının karşısına birinin çıkmasının gerektiğini düşünüyorsunuz, bu rol Charlotte Laws’a düşüyor. Charlotte, yılmayan kararlı bir kadın ve anne… Öncelikli olarak bu özel görüntülere nasıl ulaşıldığını sorguluyor ve ortaya çıkarıyor ki, bu görüntüler kızının mail adresinin hacklenmesi ile yani yasadışı bir biçimde ele geçirilmiş. Ancak bu hacklemeyi ispat etmek kolay değil, ispat edildiğinde de yasa olarak tanımlanmamış durumda. Yani Charlotte’un belgeselde söylediği gibi bir hırsız evine girip çekmedeceden kızının özel fotoğraflarını çalsa suç oluyor, ama bunu internet yoluyla yaptığı zaman suç kabul edilmiyor. Hiç kuşkusuz belgeselin en çarpıcı bölümlerinden bir tanesi, karakola gidip suç duyurusunda bulunduklarında polisin siz de yapmasaydınız tavrı. Tanıdık geliyor mu? Dünya’nın her yerinde kadınların bedeni üzerinde herkes söz söyleme hakkına sahip olduğuna inanıyor.
Bu hikayenin iyi kahramanı Charlotte, mücadele ettikçe başka kurbanlara ve ona yardım etmek isteyenlerle karşılaşıyor. Bunlardan en önemlisi FBI.
FBI çalışanları konuyu anlıyor ancak ortada henüz yasal zemin olmadığı için ne yapacaklarını tam bilemiyorlar. Bu boşluk, sitenin kapatılmadan önce 16 ay boyunca çalışmasına sebep oluyor. Moore’un kendisi birden fazla davaya ve FBI soruşturmasına maruz kalıyor. 2015 yılında ağırlaştırılmış kimlik hırsızlığı ve bir bilgisayarın yetkisiz erişimine yardım ve yataklık etmekten suçlu bulunuyor. En önemlisi de internet kullanım hakları kendisinden alınıyor.
Moore, bir sosyopatın internet üzerinden neler yapabileceğine bakmamıza neden oluyor, bu yüzden Hunter Moore ve iyilerin savaşı internet tarihimizde özel bir yere sahip oluyor.