Algoritma demokrasisi ya da yankı odaları kavramları ile anlatılan “kişinin zihninin algoritmalar tarafından kolonileştirildiği” iddasının karşılığı olarak yeni bir çözüm konuşuluyor, algoritmaları şaşırtmak. Ne dersiniz, mümkün mü?
Dijital dünyada yaptığımız tüm hareketlerin sonucunu algoritma belirliyor. İşte tam da bu “sonuç” belirleme noktasının, bir at gözlüğü işlevi gördüğü ise 2015 yılında patlayan Cambridge Analytica skandalından beri tartışılan çok önemli bir konu. Biz ülkemizde maalesef bu konuyu yeterince konuşamadık. Analytica skandalı ile, Aralık 2015’de Facebook’un 50 milyon verisinin çalınması ve psikolojik profil oluşturmak için kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Bu psikolojik profiller algoritma sayesinde dijitalde göreceğiniz tüm haberleri belirliyor, hatta -daha şeytani olanı- sizin psikolojik özelliklerinize göre size istenilen tepkiyi vermeniz için gereken özel içerikler görmenizi sağlıyordu.
Algoritma Demokrasisi işte tam da bu demek. Dünyamız dijitalleştikçe, algılarımızı, yorumlamamızı, “rızalarımızı” ve yeniden üretimlerimizi belirleyen verileri buradan daha fazla almaya başlıyoruz. Hegomanya konusunda en önemli düşünürlerden biri olan Gramsci, rızanın hegomonyanın üretimindeki ilişkisine dikkat çeker. Bu nedenle verdiğimiz tüm toplumsal “rızalar”, artık ruh halimizi bizden daha iyi bilen dijital ekranlara mı teslim edildi diye sormamız gerekiyor. Elbette bu konuda konuşacak çok şey var, ama konunun önemine dikkat çekmek için belki ürünleştirme etkisini de söylememiz gerekir. Çünkü Algoritma demokrasisi bir şey daha yapıyor, bu “rızalarımızı” 50 milyon, 100 milyonluk paketler şeklinde bu teknoloji ve bilgiye her sahip olanın istediği güç odağına satabileceği bir ürün haline getiriyor.
Özetle söylemek gerekirse, algoritmalar daha fazla etkileşim yaratmak için vardır, daha fazla etkileşim daha fazla satılabilecek veri anlamına gelir, ve bugün “ürünleştirilmiş veri” altından değerlidir. Etkileşim yaratmak için ise ne yaparlar, “dikkat çekici” olanın medyasını / görünürlüğünü artırırlar. Daha dikkat çekici olan daha çok beğenilir, daha çok beğenilen daha çok gösterilir. Bu kısır döngü ile kişinin tüm medyası kendi seçtiği dijital gözlüğü olur. Buna sevdiğim bir terim “Yankı Odaları”. Kimin söylediğini unuttum ama tam da durumu anlatıyor. Size benzer seslerden oluşan giderek güçlenen bir döngü.
Haftasonu harika bir etkinlikteydim. Mediabarcamp tarafından organize edilen etkinlikte, bir çok değerli kişi güncel gelişmeleri tartıştı. Bu tartışmaların bir yanı da yukarıda anlattığım algoritma demokrasisinin gelişimi oldu. Sevgili Yeşer Sarıyıldız’ın ve Ender Diril‘in özellikle web3 ve yapay zeka ile ilgili oturumları ise yoğun bir ilgi çekti. Ne dersiniz, dijital dünya hızlı zihinlerimizi yankı odalarına koyarken, bizler algoritmaları şaşırtabilir miyiz?
Nasıl yapacağız, öneri aslında çok basit, karşıt görüşleri bulun ve onları da dinleyin. Google aramalarınızdan, youtube searchlerinize, instagram hastaglerinden facebook gruplarına karşıt görüşleri arayın tıklayın, izleyin. Böylece algoritma sizin ne sevdiğinizi ve ne düşündüğünüzü anlayamaz. Ve sizin yankı odalarına koyamaz.
Ne dersiniz? Çağımızın kafası karışık, sorumlulukları altında ezilen, felaket toplumunun korkuları ile yüzleşen, üstelik Türkiye gibi gündemi her an daha da yoğunlaşan ülkede bunalan bireyler bu bakışı sağlayabilir mi?
Göreceğiz.