Benim gibi dijitalleşme ve toplumsal dönüşüm konusuna ilgi duyanlar için Cambridge Analytica Skandalı bir uyarı işareti olarak dururken sormamız gereken soru değişmiyor: İnanç, bilgi ve savunduklarımızda manipule mi ediliyoruz?
Gelin toplumsal ayrışma konusuna bir de dijitalleşme boyutundan bakalım.
2014 yılında hepimizi şok eden Cambridge Analytica skandalı, kullanıcıların önüne düşen ve 2-5 dolar karşılığında doldurmaları istenen bir anket ile başladı. Bu anketi doldurmak da sorun yoktu, 270.000 kişi de bu anketi doldurdu, sorun bu ödemeyi almak için “facebook ile kayıt” yapılması ile başlıyordu. Facebook ile kayıt yapıldığında ise sadece kendinizin değil tüm arkadaş çevrenizin kişisel bilgilerinin işlenmesine izin veriyordunuz ve bu o dönem için yasal bir uygulama idi. Bu kişisel bilgiler coğrafi konum, yaş, cinsiyet, beğeniler dahil olmak üzere sizin kişisel ve düşünsel profillenmenize sebep verecek detayları içeriyordu. Böylece Cambridge Analytica, 87 milyonun üstünde kişinin profiline sahip oldu. Amerika’da 250 milyonun biraz üstünde internet kullanıcısı olduğunu düşünürseniz, bu her 3 internet kullanıcısından birinin mikro hedeflemeye maruz kaldığını söyleyebiliriz. Ne kadar büyük bir güç!
Peki bu güç nasıl kullanıldı? Elimizde maalesef hala detaylı sonuç analizi yok, ama Trump ve dijital ekibinin seçimlerde aşağıdakileri yaptığı konusu netleşmiş gibi:
- Trump’ın tüm konuşma ve mesajlarını ellerindeki veri setleriyle insanların kişilik, davranış ve ihtiyaçlarına göre hazırladılar.
- Politik mesajları test ettiler. “İslam’ın bu ülkede yeri yok” gibi radikal bi söylemi haberleştirip, profil tepkilerine baktılar.
- Etkili yalanlar üretip, yaydılar. “Göçmenlerin ülkemize maliyeti askeri harcamalarımızın üstünde..” gibi.
- 17 eyalette her gün ellerindeki profillerin kişiliğine göre şekillendirilen ve sadece o kişiye gösterilen Trump yanlısı paylaşımlar ve anketler yaptılar. Bazen anketleri dolduranlara para verdiler.
- Trump’a asla oy vermeyecek Miami’deki siyahlara, onları sandığa gitmekten alıkoyacak haberleri (örneğin: Clinton aleyhinde) gösterdiler. Bu sayede seçime katılımı bölgede %7-8 etkilediler.
- Trump’ın konuşmalarından parçaları tarafların beklentilerine uyacak şekilde bir kısmını sağcılara bir kısmını liberallere gösterdiler.
- Ellerindeki verilere göre iki parti arasında kalan kararsızları ve ikna edilebilecekleri tespit edip, onlara yoğunlaşan reklamlar yaptılar.
- Aynı mahalledeki az eğitimli, fakir, aktif insanları belirlediler. Sonra bunlara hoşlanmayacakları haberleri verip, karşıt statüdeki insanlarla kavga ettirdiler vb. (kaynak)
Bu bilinçli profilleme aslında şu demek: İnternette geçirdiğiniz tüm sürede size bir at gözlüğü takılıyor. Çevrenize bir bakın sürekli aynı tür haberleri almaktan ajite olmuş, radikalleşmiş insanlar görecek misiniz? Bu at gözlüğü ve demokrasinin geleceği çok yakından ilişkili ve sadece mikro hedefleme değil algoritmanın yapısı ile de ilgili, bu konuda bir giriş yazısı için buraya tıklayabilirsiniz.
Profilleme ve Toplumsal Ayrışmanın 3 Adımı Nasıl Oldu?
Profillemenin bu yapısı ve yöntemi ile toplumsal ayrışmanın birinci adımını gerçekleştirdi. Yani algı dünyanız çeşitli haberlerle belirlendi ve siz çeşitli yöntemlerle haklılığınıza inandırıldınız. Yukarıda Trump’ın yaptığı uygulamada en son madde herhalde en iyi örnektir bu duruma: Aynı mahalledeki az eğitimli, fakir ve aktif insanların belirlenmesi ve hoşlanmayacakları haberler sunulması.
Toplumsal ayrışmanın ikinci adımı ise, kullanıcılara kendi görüşlerinin toplumda başka insanların da aynı görüşü savunduğu duygusu ile birlikte verilmesi. Böylece kullanıcı toplumda yalnız olmadığını hissediyor. Bu duygunun sonuçlarından biri de hiç kuşkusuz Amerika’daki Kongre Binası baskınıdır. Bütün dünyanın sizi anlamadığı, az sayıda “kahramanla” birlikte insanları gerçeklere çağırdığınız duygusundan güçlü çok az duygu vardır değil mi? Artık harekete geçmeye hazır bir kitleniz var.
Üçüncü adım ise toplumun diğer seslerinin üstünde baskı kurulması. Sosyal medyada sesiniz çok çıkıyorsa toplumda da güçlü olduğunuzu sanabilirsiniz değil mi? Bu konuda tek örnek vereceğim: “Asch Uyum Deneyi”. Bu deneyde çok basit bir soru tüm katılımcılara sorulur. En uzun çubuk hangisidir ve kulanıcı kendisi dışında herkesin yanlış söyleyeceği bir test ortamına alınır. Sonuç şaşırtıcıdır. Kullanıcıların 4de 3’ü göz göre göre, tüm grup yanlış söylediği için yanlış olanı söylemeyi seçer. Asch Uyum Deneyinin detayları için buraya bakabilirsiniz.
İnsan toplumsallığı dijital iletişimin yapısal sorunları ile birleşince bize nasıl bir gelecek düşecek ne dersiniz?
Çözüm Ne Olacak?
Peki mikro hedefleme ve dolaylı olarak profilleme suç mu? Değil, hatta bugünün pazarlama iletişimi dünyası için önemli trendlerden biri. Obama’nın da seçimlerinde mikro hedefleme kullandığı bir çok habere yansıdı. Ancak buradaki fark kullanıcıdan alınan rıza… Cambridge Analytica skandalından sonra Obama’nın dijital ekibi tarafından kullanıcılardan onay alarak, kullanıcılara bilgi verilerek mikro hedefleme yapıldığı çokça söylendi. Kullanıcı datasını kime verdiğini, neden verdiğini ve nasıl kullanılacağı konusunda bilgilendirilmesi. Bu temel bugün günümüzde KVKK kuralları olarak hayatımıza girmeye başlamış görünüyor. Uygulamalardaki eksikliklerini saymazsak yasa koyucular açısından önemli bir adım atılmış oldu skandal sonrası 6 yılda.
Öte yandan biz -yani kullanıcılar, yani dataları ürün haline getirilip kendi üstünde kullanılanlar- ne yapabiliriz. Sanırım şimdilik bu konuları ve tehlikelerini konuşmaya devam edeceğiz. Kullanıcının bilinçlenmesi ve bana mikro hedefleme yoluyla profilleme mi yapılıyor sorusunu sormaya başlaması birinci adım olabilir.
Ülkece önümüzde önemli seçimler ve gelişmesi gereken bir demokrasi varken, dijitalleşmeyi nasıl toplumsal ayrışma yerine toplumsal birliktelik için kullanabiliriz, bu da sormamız gereken önemli sorulardan biri olarak görünüyor.
Gelecek yazılarda görüşmek üzere.