Aşılama ve yeni varyantın hastaneye yatış oranlarına olan etkisi ile pandeminin sonuna doğru yaklaştığımıza dair inancımızın arttığı bir dönemdeyiz. Hiç kuşkusuz, yaklaşık 2-2,5 yıllık bu sürecin çok yönlü aynı zamanda da karmaşık toplumsal ve bireysel etkileri olacak. Elbette bu etkiler ancak uzun bir yazı dizisinin konusu, bugün pandemi öncesi dünyaya dair birkaç noktaya ışık tutmaya çalışacağım.
Pandemi Süreci: Felaket mi Kriz mi?
Geçen günlerde çok sevdiğim akademisyen arkadaşım Neslihan Akbulut ile, perakende dünyasının dikey sosyal ağı, Ortak Alan tarafından organize edilen OrtakAkıl Konferanslarında bu konuyu tartışma fırsatı buldum. Neslihan’ın pandemi süreci ile ilgili olarak ilk yorumu bunun bir kriz değil bir felaket olduğu idi. Kriz olarak tanımlandığı anda algının geçicilik de olduğunun altını çizdi. Kriz dendiğinde, bu kriz geçtiğinde döneceğimiz bir normalin olması haline olan vurguyu hatırlattı. Neslihan, bunun bir felaket olarak tanımlanması gerektiğini söylüyor. Felaket zamanlarının özelliği aslında dipte olan, görünmeyen, sıkışık ve problemli alanların yüzeye çıkmasıdır diye belirtiyor, felaketlerin dönüştürücü gücüne vurgu yapıyor. Dolayısıyla biz sadece bir felaket yaşamadık, bu felaket ile görünmeyen problemli alanlar daha da belirgin hale geldi ve toplumsal dönüşüme hızlandırıcı bir etki yarattı.
Pandemi Öncesi Dünya İçin Neler Söylersiniz?
1600’lü yılların sonunda buhar makinesi ve motorunun icatı ile insanlık endüstri ile tanıştı. Bu çağ, fabrikaların, büyük yapıların, sanayi üretiminin, yukarıdan örgütlenen iktidarın, katı sınırların olduğu bir zaman dilimi olarak tarif edilebilir. “Modernite, endüstriyel kapitalizm, kapitalizm” bu dönemi anlatan tabirler. 1950’ler ile birlikte bir teknolojik atılım gördük. Bilgisayar dünyası ile birlikte dünya bambaşka bir dönüşümün içine girdi.
Bu dönüşümün bir kopuş mu yoksa kapitalizmin niteliğinde bir değişime mi işaret ettiği uluslarası literatürün ana tartışma başlıklarından biridir. Bu tartışma içerisinde çeşitli noktalara vurgular yapmakla birlikte, içinde bulunduğumuz toplum için bir çok isimlendirme yapılmaktadır. İlker Belek, bu isimleri ve düşünürleri şöyle sıralar: Bilgi Ekonomisi (Machlup), Teknokratik Çağ (Brzezinski), Hizmet Sınıfı Toplumu (Dahrendorf), Post-Endüstriyel Dönem (Bell), Bilgi Toplumu (Masuda, Giddens), Üçüncü Dalga Toplumu (Toffler), Post-Modern Dönem (Lyotard, Habermas) Disorganize Kapitalizm (Lash, Urry), İkinci Endüstriyel Dönem (Piorre, Sabel). (1997, sf.172)
İsimler birbirinden farklı olsa da, genel olarak bu çağa dair tüm düşünürler benzer noktaların altını çizerler. Örneğin bilginin bu çağın en önemli araçlarından biri olduğu kuşkusuzdur. Yaşanan dönüşümü anlamlandırmak üzere bir çok düşünür “bilgi” ve “bilgi”nin yapısındaki değişime dikkat çekmiştir. Örneğin en ünlü isimleri Daniel Bell ve Alvin Toffler olan birkaç sosyolog 1960’lı yıllarda ve 1970’li yılların başında günümüz toplumu için sanayi sonrası toplum kuramını öne sürmüşlerdir. Bu kurama göre gelecekteki toplumun en önemli görünümü-değerin kaynağı-büyüme kaynağı olarak “kurumsal bilgi” öne çıkmaktadır. (Belek, 1997, s.174) Bell, bu durumu “nasıl sanayi toplumu mal üretimine dayanan bir toplum idiyse, sanayi sonrası toplum da enformasyon toplumudur” diye açıklarken, 3 sanayi devrimine; bilginin mikro-elektroniğin ve bilgisayarların dünyasına 1970 sonrasına ama asıl formunu 1980 sonrası bulmuş, altın çağını 1990’larda yaşamış bir döneme işaret eder. (akt. Şimşek, 2005, s.22)
İçinde yaşadığımız toplumu “sanayi toplumunun şimdiye dek izlediği yolda yaratılan tehditlerin ağır bastığı bir modernlik evresi” olarak tanımlayan U. Beck, ise, (2011 s.16 ) denetim iddiasının öngörülemez yan etkileri nedeniyle risk toplumunda olduğumuzu” hatırlatmaktadır. “Sanayi toplumu, burjuva toplum düzeni, özellikle de muavenet devleti ve sosyal devlet, insani yaşam bağlamlarını amaçsal-rasyonel olarak denetlenebilir, üretilebilir, üzerinde tasarrufta bulunulabilir, (bireysel ve hukuki anlamda) sorumlu tutulabilir kılmakla yükümlüdür. Buna karşıt olarak risk toplumunda tam da bu denetim iddiasının, öngörülemez yan etkileri ya da çok sonra ortaya çıkan sonuçları, toplumu aşıldığı sanılan belirsizlik çağına, çok-anlamlılık çağına, kısacası, kendi kendine yabancı olma haline geri götürür.” (U. Beck, (2011 s.22 )
İçinde yaşadığımız dönemin ayırt edici yönlerinden bir tanesi bilginin metalaşması ise bir diğeri de esnekleşmedir. Esnekleşmenin, sadece esnek çalışma ile tarif edilmesi kısıtlı bir adlandırma olacaktır. Bu anlamda çalışmanın mekandan ve zamandan bağımsızlaşması ile ilgili tüm etkinlikler esnekleşmenin içinde sayılmalı, ancak üretici güçler ve üretim ilişkilerine etkileri derinleştirilmelidir.
R. Sennett’e (2001, s.34) göre “Esnekleşme günün mottosu”dur. Esnekleşme ekonominin yapısal bir özelliği olarak sadece şirketlerin ve insanların çalışma biçimlerini fiziksel olarak değiştirmemektedir. Aynı zamanda “söylem” düzeyinde vardır.
Bir Kaç Kelime ile Pandemi Öncesi Dünya:
Pandemi öncesi dünyayı bir kaç tanım ile anlatmak mümkün olsa idi; akışkanlık-esneklik, bireyselliğin artışı, globalleşme, belirsizlik, bilginin öne çıkışı, ağ toplumuna dönüşüm gibi anahtar kelimeler ile anlatmak mümkün olabilirdi.
Diğer yazılarda ana çerçevesini çıkarmaya çalıştığım çağın özelliklerine pandeminin etkilerinin neler olduğunu konuşacağız.
Pingback: Pandemi Yazıları 2: Değişim mi Dönüşüm mü? – Bi Fark Yarat | Blog